13 Şubat 2014 Perşembe

BİN DOKUZ YÜZ SEKSEN DÖRT -GEORGE ORWELL

Kitap Künyesi
Adı:Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
Yazarı:George Orwell
Çevirmen:Celal Üster
Yayınevi:Can Yayınları
Sayfa:352


Belirtmek istediğim önemli noktalar var. Bu kitap 2013 yılında okuduğum son kitap olma özelliğini taşıyor. Ayrıca bir liste hazırlamasam  bile kendisi 2013 yılında okuduğum en iyi kitaptır. Bu kitaba bayıldım adeta. Yazarla yeni tanışmanın acısını en derinden çekiyorum . Tez vakitte diğer kitaplarına da el atacağım umarım.
Ve kitaba hayranlığımdan dolayı galiba kendimi tutamadım ve upuzun bol alıntılı bir yazı hazırladım. Her zamanki alıntıları en sonda belirtme stilimden vazgeçerek alıntıları yazıma serpiştirdim.
Ne yazık ki spoiler konusunda bir güvence veremiyorum çünkü kitaba o kadar bayıldım ki şuradan da bahsedeyim,bu alıntıyı da eklemezsem olmaz moduna büründüm. O yüzden aşağıdaki yazı yer yer spoiler olarak nitelendirebileceğiz şeyler içerecek. O yüzden yazımı okumaktan vazgeçenlere tek önerim gidin bir koşu kitabı okuyun çok şey kaçırıyorsunuz olacak.


1984 yılı dünya 3 ülkeye ayrılmış. Okyanusya,Avrasya,Doğuasya...

"Savaş her egemen kesim tarafından kendi uyruklarına karşı verilmektedir ve savaşın amacı toprak ele geçirmek ya da toprak yitirmeyi önlemek değil,toplum yapısının hiç değişmeden sürmesini sağlamaktır."

Okyanusya ülkesine hakim olan siyasi güç Büyük Birader'in yönettiği ve diğer insanların üzerinde inanılmaz bir baskı kuran parti...

"-Büyük Birader diye biri var mı?
-Tabi ki var.Parti var.Büyük Birader Parti'nin cisme bürünmüş halidir.
-Peki ama benim var olduğum gibi mi var?
-Sen yoksun ki."

Nüfusun %85'ini oluşturan  ve neredeyse yok sayılan proleterler ,geri kalan çoğunluğu ise Dış Parti ve küçücük bir azınlığı ise İç Parti oluşturuyor.,
Winston Smith Okyanusya ülkesinin Havaşeridi Bir'in (Günümüzün İngiltere'si) ana kenti Londra'da bir Dış Parti üyesi ve ne yazık ki Parti'nin baskılarına dayanamayacak duruma gelmiş.
Parti'yi biraz anlatalım size.
Parti bütün Partililerin evine ,iş yerine aslında her yere tele ekran yerleştirmiş. Bu tele ekran sayesinde hem insanları izleyip hem konuşmalarını dinliyorlar. Sıkıysa Parti hakkında kötü söz et. Hodri meydan.

"Düşüncesuçu ölüm gerektirmez:Düşüncesuçunun kendisi ölümdür."

"Özgürlük iki kere iki dört eder diyebilmektedir.Buna izin verilirse arkası gelir."

Bir de benim favorim olan(!) bir mevzu var. Parti tahminleri yanlış çıktığı zaman bütün haber arşivi değiştiriyor.

"Parti geçmişe el koyabiliyor ve şu ya da bu olayın hiçbir zaman olmadığını söyleyebiliyorsa,hiç kuşkusuz bu işkenceden de ölümden de beter bir şeydi."

Üstelik bu işi yapan parti üyeleri yani geçmişi bizzat kendi eliyle değiştiren bireyler sahte geçmişi öyle bir benimsiyorlar ki anlatılmaz okunur.

"Düşman söz konusu olduğunda, apaçık gerçeğin karşısına dikilerek küstahça aka kara,karaya ak demektir.Bir Parti üyesi söz konusu olduğunda ise,Parti disiplini öyle gerektirdiğinde gönülden bir sadakatle aka kara,karaya ak demektir.Ama aynı zamanda akın kara olduğuna inanmak,dahası akın kara olduğunu bilmek ve o güne kadar bunun tam tersine inandığını unutmak anlamına gelir."

Aile kavramını tamamıyla yok etmiş artık evlilikler sırf geleceğin Parti üyelerini yetiştirmek için yapılan bir organizasyondan farklı görülmemektedir. Eh tabi ki aşk konusundaki katı sınırlamalardan bahsetmeye gerek bile yok.
Yok olan aile kavramını şöyle anlatayım en iyisi çocuklar ebeveynlerinin hatalarını bir koşu Parti'ye ispiyonluyor.
Parti'nin en sevdiği şeylerden biri de dil ile oynamak.

"Yenisöylem'in tüm amacının,düşüncenin ufkunu daraltmak olduğunu anlamıyor musun?Sonunda düşüncesuçunu tam anlamıyla olanaksız kılacağız,çünkü onu dile getirecek tek bir sözcük bile kalmayacak.Gerek duyulabilecek her kavram,anlamı kesin olarak tanımlanmış,tüm yan anlamları yok edilmiş ve unutulmuş tek bir sözcükle dile getirilecek."

"Tek dil olarak Yenisöylem'i öğrenerek yetişmiş biri,eşit sözcüğünün bir zamanlar  "siyasal bakımdan eşit" gibi ikincil bir anlamı olduğunu ya da özgür sözcüğünün bir zamanlar "düşünsel bakımdan özgür" anlamına da geldiğini artık bilmeyecekti;tıpkı satranç nedir bilmeyen birinin,vezir ve kale sözcüklerini yakıştırılan ikincil anlamların ayırdında olmaması  gibi.Birçok suç ve hatayı işlemeye olanak bulamayacaktı,çünkü o suç ve hataların bir adı olmadığından onları düşünmek bile mümkün olmayacaktı."

"Amaç konuşmayı özellikle ideolojik bakımdan yansız olmayan konulardaki konuşmayı elden geldiğince bilinçten bağımsız kılmaktı. Günlük konuşmada,bir şey söylemeden önce  düşünmek, her zaman olmasa da bazen, hiç gerekliydi ;ama siyasal ya da ahlaksal bir konuda görüş bildirmesi istenen bir Parti üyesi, doğru düşünceleri kurşun yağdıran bir makineli tüfek gibi yağdırmalıydı."

Ah bir de buharlaştırma mevzusu var ki düşünce suçu işleyen Parti üyeleri anında kayıtlardan siliniveriyor.

"Yaşayanların değil de ölülerin yaratılabilmesinin ne kadar tuhaf olduğunu geçirdi aklından."

Ve en kötüsü de bütün bunlara rağmen Parti üyeleri Parti'ye sonsuz bir sadakatle bağlı...

"Parti gözle görülür eylemlerle ilgilenmez;bizi ilgilendiren tek şey düşüncedir.Biz düşmanlarımızı yok etmek için uğraşmayız,onları değiştiririz"


"Bağlılık düşünmemek demektir,düşünmeye gerek duymamak demektir.Bağlılık bilinçsizliktir."

"Kimse devrimi korumak için diktatörlük kurmaz;diktatörlük kurmak için devrim yapar."

Tabi ki Winston hariç,içten içe şu an ki yaşamının uygun bir yaşam olmadığının farkında.Hatta şu an ki yaşamın ,değiştirilen geçmişe rağmen kötü olduğuna inanmasının nedeninin daha iyi bir yaşamı özleyebilmesinden kaynaklandığına inanıyor.Bir gün İki dakikalık Nefret Programının ardından Winston bir İç Parti üyesi olan O'Brien ile göz göze gelir ve onun gözlerinde ben de senin gibi düşünüyorum bakışını yakalar. Bu bakış Winston'a büyük bir cesaret verir ve Parti hakkında bolca kötü düşünceler içeren bir günlük tutmaya başlar. Günlüğü,içten içe okuyamayacağını bilse de O'Brien için tutuyordur.

"Gelecekle nasıl iletişim kurulabilirdi ki?Doğası gereği olanaksızdı.Gelecek ya şimdiye benzeyecekti,ki o zaman ondan haberi bile olmayacaktı ya da şimdiden farklı olacaktı ki o zaman da içinde bulunduğu durumun hiçbir anlamı kalmayacaktı."

Arşiv dairesinde geçmişi değiştirme işine de el atan Winston adının Julia olduğunu sonradan öğreneceğimiz siyah saçlı bir kızla karşılaşıp durmatadır ki Winston bu durumdan hiç  hoşnut değildir. Çünkü bu siyah saçlı kızın Düşünce Polisi'ni casusu olabileceğine inanmaktadır. Casus olmasa bile insanları ispiyonlayabilecek bir potansiyeli olduğunu düşünmektedir. Her ne kadar partinin onu yakalayacağından emin olsa da siyah saçlı kızla ayrı bir sorunu vardır.
Özetle Winston'un Parti'ye karşı yaşadığı bu sessiz mücadelenin sonunu heyecanla okuyoruz.

"Uğruna savaştığınız davalar,savaş alanında,işkence odasında,batmakta olan bir gemide hep unutuluveriyordu,çünkü beden şişip büyüyerek tüm evreni kaplıyordu;korkudan çarpılmadığınız ya da acı içinde haykırmadığınız durumlarda bile,yaşam her an açlığa,soğuğa,uykusuzluğu,mide buruntusuna ya da diş ağrısına karşı verilen bir savaşımdı."

Bu kitapla ilgili söylenebilecek o kadar şey var ki.... Ne desem az, kitabı ne kadar övsem eksik kalır.
Şöyle ki kütüphaneden ödünç alarak okuduğum bu kitabı ilerde satın kütüphanemin baş köşesini koyup tekrar tekrar okuyup,kitaptaki bazı cümleleri aklıma kazımak isterdim o derece.

"Eski despotluklar "Şunu yapmayacaksın,bunu yapmayacaksın." diye buyuruyordu.Totaliterler,"Şöyle yapacaksın,böyle yapacaksın " diye dayatıyordu.Biz ise,insanlara "Sen aslında şusun aslında şöyle düşünüyorsun,şuna inanıyorsun" diye bastırıyoruz."

Winston'un içsel çatışmalarını,Parti'ye her şeye rağmen karşı gelişini,kurallarını çiğneyişini ve akabinde yakalanmayı bekleyişini yer yer tüylerinizin ürperdiği hissetmemeniz ve en önemlisi özgürlüğün kıymetini bilmemeniz olanaksız.

"Açıkçası partinin dünya görüşü,onu hiç anlamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Gerçekliğin en açık biçimde çarpıtılması böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu,çünkü kendilerinde istenenin iğrençliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları gibi, toplumsal olaylarla yeterince ilgilenmedikleri için neler olup bittiğini de göremiyorlardı.Hiçbir şey kavrayamadıkları için hiçbir zaman akıllarını kaçırmıyorlardı.Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı,çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi,yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu."

İnsanların zihinlerine,geçmişe hükmeden bir oluşum ve her şeyin ters gittiğin farkında olan bir birey...
Orwell'in okurken bile sizi içine hapsedecek kadar gerçekçi bir dille anlattığı  distopyasını kesinlikle kaçırmayın derim.

6 yorum:

  1. kitap elimde.bir sonra okuyacağım kitaplardan,o yüzden girişi okudum,alıntıları es geçtim.Kitabı okuduğumda yeniden döneceğim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunu çok merak ediyorum umarım benim kitaptan aldığım tadı sen de alırsın :)

      Sil
  2. Bu kitaba başladım başladım bıraktım. Ama madem bu kadar güzel ben de okumalıyım artık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oku bence. Yeniden başladığında umuyorum ki beğeneceksin :)

      Sil
  3. Ben de bu kitabı çok sevmiştim. Okuduğum en güzel ütopya kesinlikle. Madem yazarla da yeni tanıştınız Hayvan Çiftliği'ni tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Hayvan Çiftliği'de okunacaklar listemde zaten övgülerini okumak bile yetiyor okumayı istemek için :)

      Sil