14 Ağustos 2016 Pazar

KAİKEN & JEAN-CHRİSTOPHE GRANGE

Kitabın Künyesi
Kitabı Adı: Kaiken
Yazarı: Jean Christophe Grange
Çevirmeni: Tankut Gökçe
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa: 383

Açılışı Başkomiser Olivier Passan’ın bir suçluyu suçüstü yakalamaya çalışmasını, planladığını gibi yakalayamadığı suçluyu neredeyse öldürmekten kıl payı vazgeçtiğini okuyarak yapıyoruz. Bu suçlu Doğumcu lakabını almış hamile kadınları akla gelmeyecek derecede korkunç bir şekilde katleden bir caniden başkası değildir. Passan’a göre bu cani Patrick Guillard’dır. Zaten son vakada her şey Passan’ı haklı gösterse de Guillard delil yetersizliği ile suçlamadan yırtıyor. Üstüne üstlük Gulliard’ın zamanında Passan için çıkardığı yasaklama emrini Passan’ın çiğnemesi, Passan’ın yakaladığında onu tartaklaması, suçüstü yakalamaya giderken yanına sadece yardımcısı Fifi’yi alması vs. sebepler sağ olsun Passan suçlu konumuna düşüyor. 

Korkmuştu,gerçekten korkmuştu ama asla geri çekilmemişti. Bunun basit bir sebebi vardı: Geri çekilmesi durumunda hayatını lekeleyecek utançla mukayese edildiğinde tehlike hiçbir şeydi.

 Passan yılacak cinsten değil, soruşturmadan alınsa da hatta saçma sapan bir işle görevlendirilse de Doğumcu’yu yakalamak için gizli saklı çalışmalara devam edecektir.

Bir hayat. Başlangıçta niyeti çok kahramancaydı. Passan adalet adına hareket ediyordu. Kötüleri yakalıyor, toplumu koruyor, Cumhuriyet’in değerlerini savunuyordu. Ama bu görev bir mesleğe ve bu meslekte bir uyuşturucuya dönüşmüştü. İyi artık onun için soyut bir değere dönüşürken, Kötü onun her gün karşılaştığı gerçeği olmuştu.

Doğumcu mevzusunu burada bırakalım ve Passan’ın ailesini tanıyalım. Passan Naoko adlı Japon bir hatunla evli, 2 tane oğlu var Hiroki ve Shinji… Bu evlilik boşanma aşamasına gelmiş, şimdilik güzelim villalarında dönüşümlü olarak kalıp çocuklarına ebeveynlik etme kararı almışlar lakin uzun vade planları hale belirsiz.

Aşkta sadece davranışlar önem taşır; kelimelerin hiçbir kıymeti yoktur.

Kitabın daha başlarından Passan’un Japonya’ya olan hayranlığından bahsediliyor ki öyle böyle basit bir hayranlık değil bu adam pek çok Japon’un bilmediği yazarları okur, Japon bestecileri dinler, intihar eden ünlü Japon’ların posterleriyle duvarlarını süsler, geleneksel Japon değerleri el üstünde tutar, hatta bahçesinde bir Zen bahçesi bile vardır o derece saplantılı bir adamdır. İronik olan ise Japonya’nın başta geleneksel değerleri olmak üzere her şeyine hayran olan bu adamın  Japon karısının geleneksel değerlerinin “g”sini dahi duymaya katlanamamasıdır.
Tekrardan Gulliard’a  geçelim Passan adamın DNA’sına ulaşmış ve onun  hermafrodit olduğunu öğrenmiştir, ayrıca Gulliard’ın  kendisi gibi yetimhanelerde büyüdüğünü de öğrenmiştir ve cinayeti onun işlediğinden yüzde yüz emin olduğu için yasaklara rağmen hala peşinde dolanmaktadır.

Ardından, gerçek isyanın düşmana göre davranmak değil, sadece ve sadece onu görmezden gelmek olduğunu söylemişti. O yokmuş gibi davranmak gerektiğini. İşte o zaman insan özgür olurdu. Kendi isteklerinin ne olduğunu anlayabilirdi.

Tam bu zamanlarda Passan’ın villasına izinsiz girişler başlıyor ve bu girişlerde hoş olmayan anılar bırakılıyor villaya. Passan bu saldırıları yapanın Doğumcu olduğunu düşünse Gulliard’ı gözleyen polisler bunun zamanlama açısında imkansız olduğunu vurguluyor.
Passan’a da hem Doğumcu’yu yakalamak hem de evine girenin Doğumcu olup olmadığını anlamak kalıyor.

Bu seyahat bir aptallık, diye ekledi alçak sesle.Ve Fransa da aptallıklar yalnız yapılır.

Öncelikle Kaiken nedir onunla başlayalım. Kaiken samuray kadınlarının intihar etmek için kullandığı bir hançer ve Passan bunu karısına hediye ediyor, varın siz düşünün adamın vermek istediği mesajı…
Yorumuma geçersek…
Nasıl başlasam bilemiyorum Grange’in en sevdiğim 5 yazardan biri olmasına mı değineyim, yoksa en beğendiğim 10 kitabın içinde yazarın Leyleklerin Uçuşu kitabının olmasından mı bahsedeyim bilemedim. Ya da yazarın bazı kitaplarına bayıldığımı ama bazılarını ise oldukça vasat bulduğum kısmına mı geçeyim hemen.
Anlayacağınız yazara ne kadar bayılsam da Kaiken’de vasat bulduğum kitapların içine girdi hemencecik. Hani birazcık iyi davranıp vasatın bir gömlek üstü diyeyim en iyisi.
Peki Kaiken’i neden sevmedim?
İlkin genelde katilin kitabın başından beri olduğu kitaplara biraz negatif yaklaşırım, yazar bu kitabında Siyah Kan ile aynı formatı işlemiş ve katili daha ilk sayfalardan bize tanıtmış. Bu yüzden bir eksi.
İkincisi ve en önemlisi sevgili yazarın sanki iki kitap yazmışta sonra dur ben bunları birleştireyim demiş izlenimine kapılmam. Kitabı okuyanlar bahsettiğim şeyi az çok fark etmiştir. Yazar bunu yapmak yerine iki ayrı kitap çıkarsa ortaya çıkan eserler daha güzel olurdu eminim.
Üçüncüsü  yazar başta Doğumcu olmak üzere bazı konuları resmen geçiştirmiş. Halbuki sırf Doğumcu’yu baz alan bir kitap yazsa ve onun tahlilleri ve işlediği cinayetleri derinleştirse harbiden sağlam bir kitap ortaya çıkardı. Çünkü Doğumcu akla hayale zor gelen bir karakter.
Son olarak kitapta geçen mekan isimlerinin fazlalığı beni rahatsız etti. Biz biliyoruz ki Grange sokak isimlerine kadar her şeyi detaylıca verir ama bu kitapta sanki biraz fazla kaçmıştı.
Peki kitapta sevdiğim şeyler neler?
Kitabın her şeye rağmen oldukça akıcı olması bir oturuşta 100 sayfayı devirebilirsiniz.
Sonrasında Japon kültürü ve Japonya’nın bize aktarılmasında yazarın dört dörtlük bir başarı sergilediğini de eklemek lazım.
Son olarak da yukarıda dediğim gibi Doğumcu’nun akla hayale gelmeyecek bir karakter olması.
Son söz olarak bugüne kadar hiç Grange okumadıysanız ve bu tarz kitapları seviyorsanız yazarın Leyleklerin Uçuşu, Kızıl Nehirler, Şeytan Yemini kitaplarıyla başlamanızı ardından Sisle Gelen Yolcu, Kurtlar İmparatorluğu ile devam etmenizi sonrasında ise külliyatı tamamlamak adına bence biraz vasat kalan diğer kitapları ile devam etmenizi öneririm.












15 yorum:

  1. Sevdiğim yazarlardan bir tanesi. Bu kitabını merak ediyordum. Yorum için teşekkürler :))

    YanıtlaSil
  2. Sevdiğim yazarlardan bir tanesi. Bu kitabını merak ediyordum. Yorum için teşekkürler :))

    YanıtlaSil
  3. Grange adını çok duyduğum ama hiç okumadığım bir yazar. Elimde yazarın Siyah Kan ve Koloni kitapları var ama sana göre ikisi de vasatmış :-( Bir arkadaşım Koloni kitabını çok sevdiğini söylemişti, ben de onu okumaya öncelik vermiştim. Eğer onu sevmezsem yazarla ilgili olumsuz bir şey düşünmeden önce senin söylediğin kitaplardan birini daha okuyacağım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şimdi benim bir arkadaşım var Koloni en sevdiği kitaplardan biri üstelik öyle kolay kolay beğenen biri de değil :) Yani biraz zevk meselesi beni en çok etkileyen Leyleklerin Uçuşu olmuştu mesela :) Sen önceliğini değiştirme bakarsın Koloni hayatının kitabı olur :)

      Sil
  4. en kötü kitabıdır bence olaylar çok kopuk ve açıkta kalmış ve bir sürü de lüzumsuz konu varmış gibi gelmişti bana..

    YanıtlaSil
  5. Eskiden sürekli okurdum favorim Siyah Kan olmuştu, ne yazık ki artık okuyamıyorum bu içerikli kitapları :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siyah Kan yazarın okuduğum ilk kitabıydı bir sebepten ötürü sevemedim :(

      Sil
  6. ivit kaiken diğer kitaplarından hafifti bence de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılıyorum Deeptone bakalım yeni çıkan kitabı nasıl?

      Sil
  7. Nefis bir yazı olmuş ^^

    Ben ilk olarak Kızıl Nehirler ile başlamıştım.. Daha sonra Şeytan Yemini, En son okuduğum ise Siyah Kan olmuştu.. Evet dediğin gibi Siyah Kan'da katil baştan belliydi ama hikaye o kadar güzel sürüklemişti ki bayılmıştım ben ^^

    Bu kitap da merak ettiğim ama ertelediğim eseriydi.. Grange en sevdiğim yazar ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çok severim Grange'i ama bazı kitapları ile uyuşamıyoruz ne yazık ki :(

      Sil
  8. Tam olarak senin gibi düşünüyorum. Doğumcu kısmı gerçekten ilgi çekiciydi, keşke Kaiken kısmına girmeseydi hiç. Ben de okuduğuma biraz pişman olmuştum, diğer kitaplarına göre gerçekten vasattı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet sadece Doğumcu olsa çok başarılı bir kitap okumuş olurduk tahminimce :)

      Sil