Kitabın Künyesi
Kitabı Adı: Yabancı-Veyl
Yazarı: Öznur Yıldırım
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa: 597
Şahmeran incelemesi için tık tık.
İlk kitaba dair spoiler içerebilir.
Yabancı serisinin ikinci kitabına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Önce Doğa'nın yazdığı bir şiir karşılıyor bizi ardından Levent ile Nazlı çiftinin hayatlarının dönüm noktalarına götürüyor bizi yazar. Rüyalar ve Ediz'in yaşantısına dair kısa kesitlerden sonra günümüze geçiyoruz.
Ediz önce Gökhan'ın üzerinde duruyor, bilgiye ulaşmak için Doğa'yı da yanında sürüklüyor. Ankara sokaklarında sürüklenen Doğa kendini bir anda ailesi ve Umay'ın gülerek oturduğu bir pastahanede buluyor. İçi acısa da oradan kaçmaya çalışsa da en sonunda sığındığı gene Ediz oluyor.
Ediz intikam planları yapıp olayların arkasını görmeye çalışırken Doğa peşinde dolanıyor, ne derse yapıyor. Karşı çıktığında ise bedeli ağır oluyor.
Levent Çağıran'ın davalarından önce Uğur'u çekip çıkarıyorlar devamında gene Tarık çıkıyor karşılarına. Bir yerden sonra Ediz'in dedesinin yaşadığı şehir olan Denizli yeni mekanları oluyor karakterlerin.
Başlarına bir sürü şey geliyor. Herkes karşılarında oluyor adeta. Polisler, düşmanlar hatta dostlar... Ediz intikam ateşiyle cayır cayır yanarken eskisi gibi değil daha çok boğuşuyor ikilemleriyle, Doğa ise hala acı çekiyor ve her sayfa onu daha da acı çekeceği günlere götürüyor.
Bizlere de katil ile kurbanı arasındaki bu dolambaçlı hikayeyi okumak kalıyor.
"Ediz Çağıran içimde öyle büyük bir yer kaplamıştı ki yokluğu, düşenin dibini kırk yıl sonra ulaşabildiği, içinde kan ve yanıklar bulunan cehennem vadisi Veyl gibiydi."
Yabancı serisi üzerine uzanca konuşulabilecek serilerden biri, ilk kitabın yorumu yazdığım en uzun kitap yorumlardan biriydi sanırım büyük ihtimalle Veyl'de uzun olacak. O yorumumu okuduğumda bazı duygularımın değişmediğini fark ettim arada ortak düşüncelerime denk geleceksiniz. Madde madde beğendiğim veye beğenmediğim yerleri yazmaya geçiyorum.
"Bu benim hayatımdı; bu hiçliğin içinde kulaç atmak, onun boşluğunda savrulmak değildi, hiçliğin ta kendisi olmaktı."
İlk olarak kitapta geçen ve her yaştan kesime hitap etmeyen yerler var. En basiti Ediz'in kötü alışkanlıkları, tavırları, Doğa'nın ezilmesi vb. Her kitapta olacak şeyler ama Yabancı'nın hayran kitlesi biraz daha genç ve kitabın 15 yaş altı kişilerce okunması pek içime sinmiyor açıkçası.
"Herkese kapkara bir nefretle yaklaşıyordu ama herkesten topladığı öfkeyi sadece bana kusuyordu."
İkincisi ilk kitaptaki gibi içimi bayan tekrarlar... Ediz'in siyaha dönen yeşil gözleri, harabeler, akrep ve yelkovan, Doğa'nın zırt pırt birbirini tekrar eden düşünceleri...
Bu tekrarlar biraz azaltılsa eminim daha güzel bir eser ortaya çıkabilirdi.
Üçüncüsü benzetmeler ve betimlemeler. İtiraf edeyim bazı betimleri okurken yazara hayran kaldım hatta şapka çıkardım ama bazılarını okurken de sırf "betimle yapmış olmak için yazılmış" havasını soludum.
Dördüncüsü ilk kitapta hikayenin içine hemen girebilmiştim Veyl'de öyle olmadı. İlk zamanlar kendimi zorladım bir ara kitabın içine girebilmeyi başardım da sonra tekrar koptum. Bunun en büyük sebebi 3. madde bence.
Beşincisi karakterler. Doğa ve Ediz'in sevilmesi o kadar normal ki hele de Ediz'in. Yazar Doğa'nın gözünden bize Ediz'i aktarırken muazzam iş çıkarıyor. Yaşananlara göre anti Ediz olmamız gerekirken tam tersi oluyor. Kısaca yazar Ediz'i öyle anlatıyor ki Ediz'in karizması kitaptan dışarı fırlıyor. Bizleri intikamına çekiyor.
"Senin aydınlığını istiyorum."
"Ben karanlığım," dedim alçak, titrek bir sesle.
"Biliyorum. Ama ben o kadar karanlığım ki senin karanlığın benim ulaşabileceğim tek aydınlık."
Karakterleri sevmeme rağmen onların düşünce yapısı, ikilemleri beni gerçekten yordu. Öznur Yıldırım Doğa'yı sorunlu bir aile geçmişi olan kız yapmış, Ediz'i majör depresyonda göstermiş. Burada biraz değil bayağı kolaya kaçmak var. İki karakter ruhsal yönden sorunlar yaşadığı için onların mantıklı olmayan davranışları böylelikle açıklanıyor. Ama bir noktadan sonra karakterler kadar biz de yoruluyoruz.
Çok basit bir örnek.
Doğa ailesine bir şeyler olur korkusuyla polislerce bulunduğunda bile eve gitmek istemiyor hatta neredeyse ağlayacak duruma geliyor zira Ediz'den ayrılıyor. Sonra Ediz tekrar onu buluyor bu sefer Doğa ben "ayak bağı" olacağım deyip gitmek istiyor. Ediz tabi izin vermiyor. Akabinde Doğa artık eve gitmeyi hiç istemiyor, yarım kalmış bir roman olacağını söylüyor.
"Zaten yeterince sorunu vardı ve ben böyle bir durumda ona ayak bağı olacaktım."
Not düşeyim her şeye rağmen ilk kitaptaki boşluklar ve pürüzler açısından kıyaslarsak bu kitap daha iyiydi.
Altıncısı ise herkesin belirttiği durum olan zaman olayı. Karakterlerimiz her ne hikmetse hep geceleri ayaktalar, her şey hep hava karanlıkken oluyor. Boşluklarda Doğa uyuyor. Aynı gece içerisine bütün haftayı sığdıracak kadar şey yaşıyorlar. Ben bu olayı kafamda şöyle çözümledim. Kurgu kuzey kutup noktalarında 6 ay gecenin yaşandığı zaman diliminde geçse hepimiz rahatlarız.
Yedinci nokta bekaret mevzusu. Gerçekten yerli yersiz bu konu o kadar açıldı ki Ediz ve Doğa bu konunun üstünde o kadar durdu ki pes dedim.
Sekizinci nokta bir yerde geçen benzetmenin başka bir sayfada bir anda karşımıza çıkması. Şimdi böyle yazınca ne var bunda? diyebilirsiniz ama şöyle anlatayım: Mesela bir benzetme var o sayfada okuyorsunuz olaylar başka yöne kayıyor bir bakıyorsunuz pat karşınızda o benzetme ve bu durum okurken duraklatıyor sizi. Son bölümde at, tren, çarşaf kısımlarındaki yer çok güzeldi ve tam oturmuştu.
"Düşüncelerim rahimlerinde şeytanın çocuklarını taşıyordu ama her sancının ardından ölü doğumlar gerçekleşiyordu. Ediz'den nefret etmek istiyor fakat edemiyordum."
Bunlar dışında spoiler içeren ve bana tutarsız ya negatif geldiği için bahsedeceğim şeyler var .
-Ediz bir şeyin peşinde, Uğur'dan dosya almak adamın birinin çantasına dinleme cihazı yerleştirmek gibi. Doğa bu işleri yapmak için resmen Gece tarafından iteleniyor. Bir ton tartışma oluyor. Ama Doğa en sonunda görevleri yerine getiriyor. Biz ondan sonra bu işlerin sonu ne oldu öğrenemiyoruz. Evdeki bütün dedikoduları rahat rahat dinleyen Doğa bu konularla ilgili hiçbir şey duyamıyor her ne hikmetse. Zira bütün olayların göbeğine bırakılan Doğa'yı Ediz fazla şey bilmesin diye koruyor. Keşke dedikodulardan ve başkalarından yediği dayaktan da korusa.
-Ediz Doğa'ya tokat atıyor. Doğa izleri makyajla kapatıyor. Ediz bu mevzu her açıldığında aman iz bile kalmadı diyor. En sonunda Doğa makyajı silip Ediz'e yüzünü gösteriyor. Ediz şok oluyor. Çok merak ediyorum genç bir kıza atılan tokadın sadece iz bıraktığında mı karşı tarafa dokunması gerek, iz kalmasa Ediz normal karşılamaya devam mı etmeliydi?
-Doğa tokadı yediği halde hale Ediz'i ne kadar üzdüğünü düşünmek zorunda mı en azından bir kaç bölüm geçse de söyledikleri laflar için vicdan yapsa.
"İyi bir adam olduğunu düşünürken ne kadar da yanılmıştım. İyi değildi, hem de hiç."
-En sinir olduğum yerlerden biri ise Ediz'in her soruyu itinasız geçiştirmesi. "Sonra açıklarım, şimdi sorma, zamanı gelince" vb. laflarla kimseye bilgi vermeyen bir karakter var. Üçüncü kitapta ben bazı şeylerin sebebini öğrensem ne olacak ki kitabı okuyalı aylar geçmiş olacak ve o sayfayı okurken hissettiğim merak sönmüş olacak. Bir de Ediz'în Doğa'nın hiçbir sorusuna cevap vermeyip kitabın sonunda beni sorgulamadan peşime takıldın deyişi yok mu? Kızcağız seni sorguladı ama sen tınlamadın abiciğim.
-Ediz süper, çok zeki, ileri görüşlü, yıkılmaz adam. Daime herkesin bir adım önünde. Şimdi o kadar ileride olan Ediz'in Kemal Bey'in yalanına kanması ki bu yalana Uygar bile kanmamış, düşünün ne kadar komik. Denizli'deki yerleri bulununca Doğa olmasa o herkesin bir adım önündeki Ediz herkesten önce mezara gidecekti herhalde.
- Doğa bazı anlarda çok alakasız bir şekilde konuyu ailesi için yalvarmaya getiriyor. Hele bir yerde gene ailemi öldürme diye konuşurken o anın ne kadar yersiz bir an olduğunu anlatamam. İlla ki Ediz ağır bir şey söylesin diye yapıyor izlenimi aldım.
"İçimde hala Ediz'in bu tavırlarına kırılan bir taraf vardı."
-Ediz'i geçeyim Gece Hanım bile Doğa sen küçüksün daha anlamazsın minvalinde laf etti. Sanırsınız bütün karakterlerin evladı yaşında Doğa. Aralarında 5-6 yaş var en fazla hatta Gece ile 3-4 civarı. Kitap boyunca bu durumun vurgulanması bana gereksiz geldi. Doğa babasından yediği dayaklara rağmen ayakta kalan bir kız eli sıcak sudan soğuk suya değmemiş prenses değil, hayat onu da ezmiş o da yetmemiş Ediz ezmiş. Aralarındaki 3-5 yaşın kocaman bir fark gibi belirtilmesi olmamış.
"Yıllar birer öğretmen, hayatsa acımasız bir okuldu. Ediz bu okulun iyi bir öğrencisiydi ve hayatın iyi bir öğrencisi olmak demek çantada kitapları değil acıları taşımak demekti. Daha çıkmam gereken çok basamak vardı."
İlk kitabın kapağına gerçekten bayılmıştım ama bu kitabınki biraz daha basit geldi bana. Şahmeran'ın kapağındaki yaratıcılık mumun aleviyle sönmüştü sanki. Bunun dışında normalde çok bahsetmem ama Veyl gerçekten ortalama fiyatlı bir kitap değil fiyatı düşünüldüğünde kapak kalitesi o kadar kötü ki... 8-10 günlük bir okuma süresince yazarın adının neredeyse tamamı silindi.
Son söz Şahmeran'a göre ayakları yere daha sağlam basan bir kitap bekliyor bizi, yazarın kalemi güçlü ama kitabın tekrarları can sıkıcı, betimlemeler bazen yorarken bazen gözlerinizi ışıldatıyor. Hoşunuza gitmeyen yerler de var seveceğiniz yerler de.
Bazı yerler biraz düzeltilseydi kesinlikle bayılırdım şimdi ise sevemediğim taraflarına rağmen üçüncü kitabı merakla bekleyen bir okurum sadece.
Şahmeran incelemesi için tık tık.
İlk kitaba dair spoiler içerebilir.
Yabancı serisinin ikinci kitabına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Önce Doğa'nın yazdığı bir şiir karşılıyor bizi ardından Levent ile Nazlı çiftinin hayatlarının dönüm noktalarına götürüyor bizi yazar. Rüyalar ve Ediz'in yaşantısına dair kısa kesitlerden sonra günümüze geçiyoruz.
Ediz önce Gökhan'ın üzerinde duruyor, bilgiye ulaşmak için Doğa'yı da yanında sürüklüyor. Ankara sokaklarında sürüklenen Doğa kendini bir anda ailesi ve Umay'ın gülerek oturduğu bir pastahanede buluyor. İçi acısa da oradan kaçmaya çalışsa da en sonunda sığındığı gene Ediz oluyor.
Ediz intikam planları yapıp olayların arkasını görmeye çalışırken Doğa peşinde dolanıyor, ne derse yapıyor. Karşı çıktığında ise bedeli ağır oluyor.
Levent Çağıran'ın davalarından önce Uğur'u çekip çıkarıyorlar devamında gene Tarık çıkıyor karşılarına. Bir yerden sonra Ediz'in dedesinin yaşadığı şehir olan Denizli yeni mekanları oluyor karakterlerin.
Başlarına bir sürü şey geliyor. Herkes karşılarında oluyor adeta. Polisler, düşmanlar hatta dostlar... Ediz intikam ateşiyle cayır cayır yanarken eskisi gibi değil daha çok boğuşuyor ikilemleriyle, Doğa ise hala acı çekiyor ve her sayfa onu daha da acı çekeceği günlere götürüyor.
Bizlere de katil ile kurbanı arasındaki bu dolambaçlı hikayeyi okumak kalıyor.
"Ediz Çağıran içimde öyle büyük bir yer kaplamıştı ki yokluğu, düşenin dibini kırk yıl sonra ulaşabildiği, içinde kan ve yanıklar bulunan cehennem vadisi Veyl gibiydi."
Yabancı serisi üzerine uzanca konuşulabilecek serilerden biri, ilk kitabın yorumu yazdığım en uzun kitap yorumlardan biriydi sanırım büyük ihtimalle Veyl'de uzun olacak. O yorumumu okuduğumda bazı duygularımın değişmediğini fark ettim arada ortak düşüncelerime denk geleceksiniz. Madde madde beğendiğim veye beğenmediğim yerleri yazmaya geçiyorum.
"Bu benim hayatımdı; bu hiçliğin içinde kulaç atmak, onun boşluğunda savrulmak değildi, hiçliğin ta kendisi olmaktı."
İlk olarak kitapta geçen ve her yaştan kesime hitap etmeyen yerler var. En basiti Ediz'in kötü alışkanlıkları, tavırları, Doğa'nın ezilmesi vb. Her kitapta olacak şeyler ama Yabancı'nın hayran kitlesi biraz daha genç ve kitabın 15 yaş altı kişilerce okunması pek içime sinmiyor açıkçası.
"Herkese kapkara bir nefretle yaklaşıyordu ama herkesten topladığı öfkeyi sadece bana kusuyordu."
İkincisi ilk kitaptaki gibi içimi bayan tekrarlar... Ediz'in siyaha dönen yeşil gözleri, harabeler, akrep ve yelkovan, Doğa'nın zırt pırt birbirini tekrar eden düşünceleri...
Bu tekrarlar biraz azaltılsa eminim daha güzel bir eser ortaya çıkabilirdi.
Üçüncüsü benzetmeler ve betimlemeler. İtiraf edeyim bazı betimleri okurken yazara hayran kaldım hatta şapka çıkardım ama bazılarını okurken de sırf "betimle yapmış olmak için yazılmış" havasını soludum.
Dördüncüsü ilk kitapta hikayenin içine hemen girebilmiştim Veyl'de öyle olmadı. İlk zamanlar kendimi zorladım bir ara kitabın içine girebilmeyi başardım da sonra tekrar koptum. Bunun en büyük sebebi 3. madde bence.
Beşincisi karakterler. Doğa ve Ediz'in sevilmesi o kadar normal ki hele de Ediz'in. Yazar Doğa'nın gözünden bize Ediz'i aktarırken muazzam iş çıkarıyor. Yaşananlara göre anti Ediz olmamız gerekirken tam tersi oluyor. Kısaca yazar Ediz'i öyle anlatıyor ki Ediz'in karizması kitaptan dışarı fırlıyor. Bizleri intikamına çekiyor.
"Senin aydınlığını istiyorum."
"Ben karanlığım," dedim alçak, titrek bir sesle.
"Biliyorum. Ama ben o kadar karanlığım ki senin karanlığın benim ulaşabileceğim tek aydınlık."
Karakterleri sevmeme rağmen onların düşünce yapısı, ikilemleri beni gerçekten yordu. Öznur Yıldırım Doğa'yı sorunlu bir aile geçmişi olan kız yapmış, Ediz'i majör depresyonda göstermiş. Burada biraz değil bayağı kolaya kaçmak var. İki karakter ruhsal yönden sorunlar yaşadığı için onların mantıklı olmayan davranışları böylelikle açıklanıyor. Ama bir noktadan sonra karakterler kadar biz de yoruluyoruz.
Çok basit bir örnek.
Doğa ailesine bir şeyler olur korkusuyla polislerce bulunduğunda bile eve gitmek istemiyor hatta neredeyse ağlayacak duruma geliyor zira Ediz'den ayrılıyor. Sonra Ediz tekrar onu buluyor bu sefer Doğa ben "ayak bağı" olacağım deyip gitmek istiyor. Ediz tabi izin vermiyor. Akabinde Doğa artık eve gitmeyi hiç istemiyor, yarım kalmış bir roman olacağını söylüyor.
"Zaten yeterince sorunu vardı ve ben böyle bir durumda ona ayak bağı olacaktım."
Not düşeyim her şeye rağmen ilk kitaptaki boşluklar ve pürüzler açısından kıyaslarsak bu kitap daha iyiydi.
Altıncısı ise herkesin belirttiği durum olan zaman olayı. Karakterlerimiz her ne hikmetse hep geceleri ayaktalar, her şey hep hava karanlıkken oluyor. Boşluklarda Doğa uyuyor. Aynı gece içerisine bütün haftayı sığdıracak kadar şey yaşıyorlar. Ben bu olayı kafamda şöyle çözümledim. Kurgu kuzey kutup noktalarında 6 ay gecenin yaşandığı zaman diliminde geçse hepimiz rahatlarız.
Yedinci nokta bekaret mevzusu. Gerçekten yerli yersiz bu konu o kadar açıldı ki Ediz ve Doğa bu konunun üstünde o kadar durdu ki pes dedim.
Sekizinci nokta bir yerde geçen benzetmenin başka bir sayfada bir anda karşımıza çıkması. Şimdi böyle yazınca ne var bunda? diyebilirsiniz ama şöyle anlatayım: Mesela bir benzetme var o sayfada okuyorsunuz olaylar başka yöne kayıyor bir bakıyorsunuz pat karşınızda o benzetme ve bu durum okurken duraklatıyor sizi. Son bölümde at, tren, çarşaf kısımlarındaki yer çok güzeldi ve tam oturmuştu.
"Düşüncelerim rahimlerinde şeytanın çocuklarını taşıyordu ama her sancının ardından ölü doğumlar gerçekleşiyordu. Ediz'den nefret etmek istiyor fakat edemiyordum."
Bunlar dışında spoiler içeren ve bana tutarsız ya negatif geldiği için bahsedeceğim şeyler var .
-Ediz bir şeyin peşinde, Uğur'dan dosya almak adamın birinin çantasına dinleme cihazı yerleştirmek gibi. Doğa bu işleri yapmak için resmen Gece tarafından iteleniyor. Bir ton tartışma oluyor. Ama Doğa en sonunda görevleri yerine getiriyor. Biz ondan sonra bu işlerin sonu ne oldu öğrenemiyoruz. Evdeki bütün dedikoduları rahat rahat dinleyen Doğa bu konularla ilgili hiçbir şey duyamıyor her ne hikmetse. Zira bütün olayların göbeğine bırakılan Doğa'yı Ediz fazla şey bilmesin diye koruyor. Keşke dedikodulardan ve başkalarından yediği dayaktan da korusa.
-Ediz Doğa'ya tokat atıyor. Doğa izleri makyajla kapatıyor. Ediz bu mevzu her açıldığında aman iz bile kalmadı diyor. En sonunda Doğa makyajı silip Ediz'e yüzünü gösteriyor. Ediz şok oluyor. Çok merak ediyorum genç bir kıza atılan tokadın sadece iz bıraktığında mı karşı tarafa dokunması gerek, iz kalmasa Ediz normal karşılamaya devam mı etmeliydi?
-Doğa tokadı yediği halde hale Ediz'i ne kadar üzdüğünü düşünmek zorunda mı en azından bir kaç bölüm geçse de söyledikleri laflar için vicdan yapsa.
"İyi bir adam olduğunu düşünürken ne kadar da yanılmıştım. İyi değildi, hem de hiç."
-En sinir olduğum yerlerden biri ise Ediz'in her soruyu itinasız geçiştirmesi. "Sonra açıklarım, şimdi sorma, zamanı gelince" vb. laflarla kimseye bilgi vermeyen bir karakter var. Üçüncü kitapta ben bazı şeylerin sebebini öğrensem ne olacak ki kitabı okuyalı aylar geçmiş olacak ve o sayfayı okurken hissettiğim merak sönmüş olacak. Bir de Ediz'în Doğa'nın hiçbir sorusuna cevap vermeyip kitabın sonunda beni sorgulamadan peşime takıldın deyişi yok mu? Kızcağız seni sorguladı ama sen tınlamadın abiciğim.
-Ediz süper, çok zeki, ileri görüşlü, yıkılmaz adam. Daime herkesin bir adım önünde. Şimdi o kadar ileride olan Ediz'in Kemal Bey'in yalanına kanması ki bu yalana Uygar bile kanmamış, düşünün ne kadar komik. Denizli'deki yerleri bulununca Doğa olmasa o herkesin bir adım önündeki Ediz herkesten önce mezara gidecekti herhalde.
- Doğa bazı anlarda çok alakasız bir şekilde konuyu ailesi için yalvarmaya getiriyor. Hele bir yerde gene ailemi öldürme diye konuşurken o anın ne kadar yersiz bir an olduğunu anlatamam. İlla ki Ediz ağır bir şey söylesin diye yapıyor izlenimi aldım.
"İçimde hala Ediz'in bu tavırlarına kırılan bir taraf vardı."
-Ediz'i geçeyim Gece Hanım bile Doğa sen küçüksün daha anlamazsın minvalinde laf etti. Sanırsınız bütün karakterlerin evladı yaşında Doğa. Aralarında 5-6 yaş var en fazla hatta Gece ile 3-4 civarı. Kitap boyunca bu durumun vurgulanması bana gereksiz geldi. Doğa babasından yediği dayaklara rağmen ayakta kalan bir kız eli sıcak sudan soğuk suya değmemiş prenses değil, hayat onu da ezmiş o da yetmemiş Ediz ezmiş. Aralarındaki 3-5 yaşın kocaman bir fark gibi belirtilmesi olmamış.
"Yıllar birer öğretmen, hayatsa acımasız bir okuldu. Ediz bu okulun iyi bir öğrencisiydi ve hayatın iyi bir öğrencisi olmak demek çantada kitapları değil acıları taşımak demekti. Daha çıkmam gereken çok basamak vardı."
İlk kitabın kapağına gerçekten bayılmıştım ama bu kitabınki biraz daha basit geldi bana. Şahmeran'ın kapağındaki yaratıcılık mumun aleviyle sönmüştü sanki. Bunun dışında normalde çok bahsetmem ama Veyl gerçekten ortalama fiyatlı bir kitap değil fiyatı düşünüldüğünde kapak kalitesi o kadar kötü ki... 8-10 günlük bir okuma süresince yazarın adının neredeyse tamamı silindi.
Son söz Şahmeran'a göre ayakları yere daha sağlam basan bir kitap bekliyor bizi, yazarın kalemi güçlü ama kitabın tekrarları can sıkıcı, betimlemeler bazen yorarken bazen gözlerinizi ışıldatıyor. Hoşunuza gitmeyen yerler de var seveceğiniz yerler de.
Bazı yerler biraz düzeltilseydi kesinlikle bayılırdım şimdi ise sevemediğim taraflarına rağmen üçüncü kitabı merakla bekleyen bir okurum sadece.
keyifli okumalar :)
YanıtlaSilTeşekkürler :)
SilBu seriyi okumadım. Yorum harika olmuş, emeğinize sağlık :))
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil