Jean Christophe Grange'ın Taş Meclisi adlı kitabında sinemaya uyarlanmış bir film.
Her şey Laura Siprien'in(Monica Bellucci) Liu-San(Nicolas Thau) adlı bir bebeği evlat edinmesiyle başlıyor. Yıllar geçiyor Lui-San yedi yaşına geliyor ama anne ve oğlun peşini kabuslar bırakmıyor. Buna Lui-San'ın göğsünde beliren yara izi de ekleniyor.
Her şey Lucas'ın(Sami Bouajila) Laura'yı iş için Almanya'ya gönderme kararı almasıyla patlak veriyor. Laura 3-4 gün yurtdışına gitmek zorunda kalınca oğlunu Sybille Weber'e(Catherine Deneuve) bırakma kararı alıyor.
Gelişen olaylar Laura ve Lui-San'ın trafik kazası yapmasıyla son buluyor. Ve Lui-San iyileşme olasılığı zayıf bir şekilde yaralıyor. Fakat akabinde cinayetler işlenmeye başlıyor ve Laura oğlunun geçmişini araştırmaya başlıyor ve kendini imkansız olarak nitelendirebileceği olayların içinde buluyor.
Ve ben bu filmle bir kez daha bir kitabın beyazperdede katledilişine şahit oldum.
Kitap yorumumu okuyanlar kitapla uyuşamadığımı fark etmişlerdir.Uyuşamadık belki ama film de bu kadar kötü aktarılmaz ki.
Öncelikle kitaptaki o kadar şeyi kesmişler o kadar şeyi değiştirmişler ki kitabı okumayan biri bu filmi izleyip de her şeyiyle anlamışsa tebrikleri sunmak gerek.Yani o kadar kesilmiş ki olayların ardındaki gerçek bana kalırsa 2. planda kalmış. Grange'ın yansıtmak istediği paranormal olaylar bayağı bir geri planda kalmış ne,niçin olmuş kısımları savsaklanmış. Şahsi görüşüm şu ki Grange'ın en beğenmediğim eseri bile sinemada şaheser meydana getirebilecekken bu filmin vasatın altında kalması kimin suçu bilemem.IMDb tarafından 4.8 puan alması da eleştirilerim de yersiz olmadığımın bir nevi ispatı.
Özetle kitabı okuyanların beğenmeyeceğine inandığım,okumayanların ise bir yerlerde eksikli hissedecekleri bir film olacak bence.
Dipnot: Laura'nın film boyunca rüküşlük abidesi olması planlanan bir durum muydu çok merak ettim. (Kitapta rüküş olup olmadığını hatırlamıyorum ama eğer kitapta rüküş ise bile hiçbir şeyi doğru dürüst yansıtmayıp rüküşlüğünü yansıtmalarına yorum yapamıyorum )
Her şey Lucas'ın(Sami Bouajila) Laura'yı iş için Almanya'ya gönderme kararı almasıyla patlak veriyor. Laura 3-4 gün yurtdışına gitmek zorunda kalınca oğlunu Sybille Weber'e(Catherine Deneuve) bırakma kararı alıyor.
Gelişen olaylar Laura ve Lui-San'ın trafik kazası yapmasıyla son buluyor. Ve Lui-San iyileşme olasılığı zayıf bir şekilde yaralıyor. Fakat akabinde cinayetler işlenmeye başlıyor ve Laura oğlunun geçmişini araştırmaya başlıyor ve kendini imkansız olarak nitelendirebileceği olayların içinde buluyor.
Ve ben bu filmle bir kez daha bir kitabın beyazperdede katledilişine şahit oldum.
Kitap yorumumu okuyanlar kitapla uyuşamadığımı fark etmişlerdir.Uyuşamadık belki ama film de bu kadar kötü aktarılmaz ki.
Öncelikle kitaptaki o kadar şeyi kesmişler o kadar şeyi değiştirmişler ki kitabı okumayan biri bu filmi izleyip de her şeyiyle anlamışsa tebrikleri sunmak gerek.Yani o kadar kesilmiş ki olayların ardındaki gerçek bana kalırsa 2. planda kalmış. Grange'ın yansıtmak istediği paranormal olaylar bayağı bir geri planda kalmış ne,niçin olmuş kısımları savsaklanmış. Şahsi görüşüm şu ki Grange'ın en beğenmediğim eseri bile sinemada şaheser meydana getirebilecekken bu filmin vasatın altında kalması kimin suçu bilemem.IMDb tarafından 4.8 puan alması da eleştirilerim de yersiz olmadığımın bir nevi ispatı.
Özetle kitabı okuyanların beğenmeyeceğine inandığım,okumayanların ise bir yerlerde eksikli hissedecekleri bir film olacak bence.
Dipnot: Laura'nın film boyunca rüküşlük abidesi olması planlanan bir durum muydu çok merak ettim. (Kitapta rüküş olup olmadığını hatırlamıyorum ama eğer kitapta rüküş ise bile hiçbir şeyi doğru dürüst yansıtmayıp rüküşlüğünü yansıtmalarına yorum yapamıyorum )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder