Film çoğunluğa göre 2.Dünya Savaşı döneminde geçiyor,lakin filmde böyle bir söz,vurgu vb. hiçbir şey yok. Bana kalırsa 2.Dünya Savaşı dönemi olmaması daha muhtemel,bence film fazlasıyla karanlık bir gelecekte geçiyor.
Açılışı çöp tenekesine saklanıp,kaçmaya çalışan ama acımasız kasabın elinden kurtulamayan bir adamla yapıyoruz. Bu kısacık giriş sonrası Kasap Clapet'in (Jean-Claude Dreyfus) yönettiği apartmana iş için başvuru yapan Louison (Dominique Pinon) ile tanışıyoruz. Kasap onu işe almaya gönülsüz olsa da bir anda cayıp ona apartmanda bir oda ve iş veriyor.
Bu arada dönemin ne kadar vahim durumda olduğunu yavaş yavaş anlıyoruz,para kavramının kaybolduğunu her şeyin takas usulü satın alındığını,ekinlerin artık büyümediğini,halkın aç olduğunu,her yerin viraneye döndüğünü görüyoruz.Ve en kötüsü de açlığın insanları insan eti yemeye zorlaması oluyor bu distopyada.
Anlaşılan Clapet ve apartman halkı bu işçileri apartmana kabul edip bir kaç gün sonrada öldürüp yiyorlarmış.
Ve sıradaki kurbanda daha önce sirkte çalışan Louison'dan başkası değil. Louison'un apartmanda tek bir dostu var o da kasabın kızı Julie Clapet(Marie-Laure Dougnac).
Julie insanları öldürüp yiyen babasına ve komşularına ateş püskürüp,Louison'u bu katillerin elinden kurtarmak için kolları sıvıyor.
Bakalım apartman halkına karşı çiftimiz başarılı olabilecek mi?
Delicatessen çoğumuzun bildiği Amelia filminin yönetmeni Jean-Pierre Jeunet ile Marc Caro'un ortakalaşa yönettiği güzel bir film.Genelde yönetmen kimmiş diye takan biri değilim ama bu filmi izlediğimde Amelia'nın havasının bariz bir şekilde filmde barındığını hissedip,filmlerin ortak noktasını arardım şayet yönetmenlerin aynı olduğunu önceden bilmeseydim.
Öncelikle apartmandaki herkesin ayrı bir hikaye olması,intihar edip başaramayan kadın mı dersin,bu kadının artık bıkmış kocası mı dersin yoksa bu kadına aşık başka bir komşu mu dersin.Kalabalık ailesi yüzünden kafayı yemesine az kalmış kiracıyı onun muzip 2 oğlunu ekleyelim hemen.Kurbağalar içinde yüzün adamı da unutmayalım.Velhasıl oldukça renkli,özel hikayeler var bu komşularda.
Sonrasında filmin ince işlenmiş o kadar çok yeri var resmen bayıldım,hele bazı yerleri anlayınca için "vayy" dedim. Çok basitinden intihar etmeye çalışan kadının mevzusunun sonu bile başlı başına bir artı puan.
Ayrıca filmin karanlık atmosferi fazlasıyla iyi yansıttığını düşünüyorum.
Oyunculuklar zaten dört dörtlük hele Julie'in gözlüksüz yürümeye çalıştığı sahnedeki halleri çok başarılı.
Bir de mükemmel ritm uyumu var ki izleyenler çok iyi anladı.
Son söz IMDb'den 7.7 puan alan bu film tavsiyelerimi taşır.
Şarküteri filmini sinemada izleyenlerdenim. Günlük güneşlik sahnesi hiç yok aklımda kaldığı kadarıyla, kurbağalar, özellikle o gıcırtılı sahne, şüpheci bakışlar filmden aklımda net olarak kalanlar... Amelia ile benzerlikleri var haklısınız. Yüz çekimlerindeki kamera açısı nedeniyle diye düşünüyorum benzerlik, bilmiyorum doğru mu ifade ettim, katılır mısınız? Paylaşımınız beni geçmişe götürdü :) Teşekkürler
YanıtlaSilBen biraz filmin renginden öyle bir izlenim aldım,bir de her karakterin fazlasıyla ilginç olması da başka bir benzerlik.
Sil