14 Ekim 2014 Salı

KÖR BAYKUŞ-SADIK HİDAYET

Kitap Künyesi
Adı:Kör Baykuş
Orijinal Adı:BÛf-i Kûr  
Yazarı:Sadık Hidayet
Çevirmen:Behçet Necatigil
Yayınevi:Yapı Kredi  Yayınları
Sayfa:95
Roman anlatıcının kimseye anlatılmayacak derdini yazmaya karar verişiyle başlıyor. Az çok karakteri tanıyoruz.Bolca afyon içen,evine kolay kolay yemek girmeyen bir köşede doğduğunda şişlenmiş şarabı olduğundan bahsediyor. O  kalemdanların  üzerine resimler çizen bir ressam.Sürekli aynı resmi çizmesi bir hayli ilginçken çizdiği resimdeki kadını evinin penceresinden baktığında karşısında  görmesi olayı dahada ilginç kılıyor. 

Ve en kafa karıştırıcı an adamın sonrasında o pencere yerine duvar bulması olsa gerek.
(Şu anda bile roman fazlasıyla karışık mı gözüktü gözünüze emin olun 70  sayfalık bu hikaye geçmiş,gelecek karmaşasında karakterlerin dağılımında ve benzerliğinde daha da karışacak bir roman.)

"Canlılar dünyasıyla aramdaki bağlar koptu kopalı,önümde biriken şeyler geçmişin anıları herhalde. Geçmiş,gelecek,saat,gün,ay ve yıl hepsi aynı şey. Değişik dönemler,çocukluk,gençlik,ihtiyarlık,benim için boş sözlerden başka bir şey değil bunlar. Bunlar sıradan insanlar için,ayaktakımı için,evet işte aradığım kelime,ayaktakımı için ki onların  hayatları senenin mevsimleri gibi belirli mevsimlere,dönemlere bölünmüştür ve onlar hayatın ılımlı kesimlerinde güvence altındadırlar. Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti adeta.,öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti."

Ardından anlatıcının geçmişine gidiyoruz.(Geçmişinde beni en çok etkileyen şey ise babası ve amcasının kobra yılanı mevzusu eminim okurken sizinde tüylerinizi diken diken edecek.) Halası ve dadısından bahsedip halasının kızıyla evlenip bir nevi lanetlendiği günlere dönerken eşlik ediyoruz kendisine.
Aşkını,tutkusunu, kasvetli odasının havasını içimize çekiyoruz...

"Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder.Bizler ölümün çocuklarıyız,hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır.Hayatın derinlerinden seslenir yanına çağırır bizi. Ve biz, henüz insanların dilini bile anlamadığımız yaşlarda,ara sıra oyunlarımızı yarıda kesiyorsak,bunun nedeni ölümün seslenişini duymuş olmamızdır... Ömrümüz boyunca ölüm bize el eder çağır bizi. Her birimiz  ansızın,sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz,bu hayaller bizi öylesine sarıyor ki zamanı,mekanı fark etmez olmuyor muyuz? İnsan bilmez bile düşündüğünü;ama sonra kendini ve dış dünyayı hatırlamak,düşünmek için toparlanmak zorundadır. Bu da bir sesidir ölümün."

Gelelim yorumuma başyapıt olarak nitelendirilen bu eser Goodreads'ın ölmeden önce okunması gereken 1001 eser listesinde yer alıyor. Yorumları okudukça kitapta özümsenecek,anlayacak çok şey olduğunu görüyorum ve pek çok yorum kitabın en az iki kez okunması gerektiğini vurguluyor ki fazlasıyla doğru bir tespit çünkü okuduğum zaman özümseyemediğim çok fazla şey olduğunu fark ettim. O yüzden çok yakın bir zamanda  olmasa da bu kitabı tekrar okuyacağım.Şu an için bunlar dışında romanın fazlasıyla kasvetli bir hava da ağır ağır ilerlediğini,oldukça içten betimlemeleri olduğunu belirtebilirim. 
İkince okuduğum zaman güncellemesini yapmayı düşünüyorum.
Burada bu baskıda önsözde İran Edebiyatı'ndan bahsedilmekte kitabın sonunda ise Sadık Hidayet'in yakın bir arkadaşı Bozorg Alevî tarafından hayatı anlatılmakta. ki kesinlikle okunması gerektiğini düşünüyorum. İntiharı ve ölmeden önce başladığı hikayenin girişi beni  bir hayli etkiledi. 

"Annesi "Salgı salamaz ol!" diye beddua eder yavru örümceğe. Küçük örümcek ağ yapamayınca  ölüme kurban gider.-Hidayet'in hayat hikayesi miydi bu?"




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder