1940'lı yılların İspanya'sına götürüyor film bizi Ana(Ana Torrent) ve Isabel (Isabel Tellería) kardeşlerin hayatına konuk olalım diye.
Günlerden bir gün bu kardeşlerin kasabasına bir film geliyor,kasaba halkı heyecanla filmi izlemeye koyuluyor bu seyircilere bizim kardeşler de dahil.
Film Frankenstein konusuna az çok hepimiz aşinayız.Filmi izleyince Ana çocukluğun verdiği o merakla kafasına takılanları kendinden pek fazla büyük olmayan Isabel ile tartışıyor.
Konu Isabel'in canavarın geceleri kuyunun orada gezinen bir ruh olduğunu ve arkadaşlarının onu görebileceğini söylemesiyle şimdilik kapanıyor.
Ertesi günde iki kız o kuyuya gidip kısa bir gezinti yapıyorlar. Tabi ki Ana bu kuyuyu takıntı haline getirmeye başlıyor.
Günlerden bir gün bu kardeşlerin kasabasına bir film geliyor,kasaba halkı heyecanla filmi izlemeye koyuluyor bu seyircilere bizim kardeşler de dahil.
Film Frankenstein konusuna az çok hepimiz aşinayız.Filmi izleyince Ana çocukluğun verdiği o merakla kafasına takılanları kendinden pek fazla büyük olmayan Isabel ile tartışıyor.
Konu Isabel'in canavarın geceleri kuyunun orada gezinen bir ruh olduğunu ve arkadaşlarının onu görebileceğini söylemesiyle şimdilik kapanıyor.
Ertesi günde iki kız o kuyuya gidip kısa bir gezinti yapıyorlar. Tabi ki Ana bu kuyuyu takıntı haline getirmeye başlıyor.
Bu arada bu çocuklarının anaları babaları nerede derseniz? Anne Teresa(Teresa Gimpera) birine mektup yazmaktan kızlarını fark edemeyecek boyutta baba Fernando(Fernando Fernán Gómez) ise annneye göre kızlarıyla nispeten daha ilgili,ayrıca arılarla da.
Frankenstein filmiyle başlayan akabinde kuyuyla devam eden zincirleme olaylar Ana'ı bambaşka bir yöne sürüklüyor bizi de bu hikayeyi izlemek kalıyor.
Gelelim yorumuma öncelikle filmin çocuklar arasında muhabbetleri,çocukların iç dünyalarını başarıyla yansıttıklarını düşünüyorum. Tabi ki bunda çocuk oyuncuların katkısı çok büyük. Hele hele Ana Torrent nasıl oynamış,o yaşta mimiklerini nasıl kullanmış helal olsun. Onun dışında filmin kurgusu,başlangıç noktası falan biraz basit görünse de oldukça farklıydı.Demek ki neymiş görünüşe aldanmamak gerekirmiş.
Filmin en sevdiğim sahnesi hiç kuşkusuz Ana'ın o adamın ayakkabısını bağladığı sahneydi akabinde ise baba ve kızların mantar topladığı sahne var. Nasıl desem oldukça samimi içten sahnelerdi bunlar.
Ayrıca IMDb'den aldığı 8.0 puan onun bir hayli beğenildiğin göstergesi.
Bu kadar olumlu noktasına rağmen beğenmediğim yerlere gelelim. Benim için 100 dakikalık film 500 dakika sürdü. Son zamanlarda izlediğim en ağır işleyen filmdi.Anlaşılan o ki ağır filmlerle uyaşamıyorum.Yani adam tutmuş 100 dakikalık filmde 1 dakika boyunca bir mektubun yanma sahnesini göstermiş,bunun ki astronomik derecede uzatılan sahneler diz boyu.
Son söz olarak güzel bir film ama ağır işleyen filmlerle işim olmaz diyorsanız izlemeniz pek tavsiye etmem.
ben ağır işleyen filimleri pek sevemiyorum zaten şuan filim izleme ve kitap okuma gibi durumum oluşamadı gitti :) hep bahane hep bahane bende yaa
YanıtlaSilSeveceğiniz türden başlayın gerisi gelir :)
Sil